9 Ağustos 2012 Perşembe

Eyvah! Bebeğimi Yere Düşürdüm!!!


Bir annenin nazlı nazlı kucağında taşıdığı, öyle beğenip de yere bile koyamadığı bebeğini kaza sonucu yere düşürmesi bir milattır efendim.... O günden sonra hiçbir şey bir daha asla eskisi gibi olmaz. Bir kere bebek yere düştükten sonra anne otomatik olarak alarm seviyesini "kırmızı"ya yükseltir, bebeği de "yüksek risk taşıyan canlı" olarak kodlayıverir zihninde; çünkü anlamıştır artık bebekcik ciddi sonuçlar doğurabilecek olaylara sebep olabilmektedir. Artık gözler bebeğin üstünden asla ayrılamaz....
Olayın trajik yanı şudur ki; zaten anne bebeğine en çok ihtimam gösteren ve gözünü doğal olarak ondan ayırmayan kişidir, ancak bebekler günün çoğunu -bazen hepsini- anneyle geçirdiklerinden dolayı annelerinin bir anlık dalgınlığından ya da güveninden faydalanıp onların gözetimi altındayken düşüverirler yerlere... Yani benim başıma gelmez, ben günümü gecemi evladıma adadım demeyin; bir gece ansızın geliverir maazallah.
Bir de bu düşme olayını 3 kategoride toplamakta fayda var ve maalesef ben bu üçünü de kendime çok güvendiğim için bizzattihi tecrübe ettim; ben yandım siz yanmayın....
1. İlk düşüş: Bu ilk düşüş bebek çok küçükken, daha hiç kendi başına sağa- sola dönmemişken gerçekleşir. Bebeğinin daha dönemediğini düşünen annecik bebeğin yanından bir anlık uzaklaşınca tüm gücünü toplamak için o anı seçen bebek "Vira Bismillah" der, döner ve kendini yerde bulur... Ağlama sesiyle irkilen anne de bebeği görünce şoka girer, bebeğin ağlamasına bağırarak eşlik eder ve muhtemelen annenin canı bebekten çok yanar, şoku da uzun zaman atlatamaz....
2. Gece Düşüşü:Anne her zamanki gibi yorgundur... Bebek her zaman ki gibi açtır ve gecenin bir yarısı kim bilir kaçıncı kez ağlamaktadır.... Anne bebeği emzirmeye başlar, içi geçer, elleri boşalır.... ve bir "pat" sesini bir ağlama takip eder, Hem geceyi hm de anneciğin yüreğini deler geçer... Bebekcik yine düşmüştür...
3. Bebek Arabası Düşüşü: Bu da olur mu demeyin, olur. Bence bebekler tereyağı gibidir, kayıp düşmek onlar için çok kolay. Hele bebek arabasında emniyet kemerini bağlamayıp buna zemin oluşturursanız daha da kolay... Özellikle yokuş çıkarken ve bebek arabasını kaldırma çıkarırken...

Yukarıdakileri yazarken bile bir anne olarak zorlandım, yaşarken ise çok daha acı vericiydi ancak son bir kısım daha ilave etmezsem görevimi tam yapmış sayılmam. Bütün bebekler düşerler, başlarına ne ilginç hadiseler gelir ancak Allah'ın izni ile onlara bişeycikler olmaz çoğu zaman. Koruyucu melekleri bebekleri korurlar onlara kol kanat gererler.  Ben gözümle gördüm: Kızımın kafası yere çarpacakken havada sanki bir noktaya temas edip orada durdu....Eminim her anne günahsız yavrusu sebebiyle bu tarz ilahi yardımlara mazhar olmuştur... Yani uzun lafın kısası demem o ki, siz siz olun bebeğinizi düşürmemek için her türlü tedbirinizi alın ancak Rabbimizin yavrunuzu sizden önce düşünüp, koruyacağını da unutmayın....

Muhabbetle...

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Doğumgünü Fikirleri


sweet


En heyecanlı doğumgünü insanın kendi bebeğinin doğumgünüdür, hele de ilkse... Bu günün ne kadar özel olduğunu yansıtacak en güzel fikirleri, pastadan dekorasyona bir sayfada topladım, size de ilham alması kaldı:) İşte buyrun sayfaya...

12 Nisan 2012 Perşembe

Bebelere Balon değil, Empati!




Bebeği olan birine gelen sorular bellidir, mesela en çok hit alanlardan biri şu: Bebek nasıl geceleri, seni uyutuyor mu?
Bu soruyu duyunca hemen bende otomatik pilot devreye giriyor: yavaşça bir iç çekiyorum, biraz duraksıyorum ve aynen şöyle diyorum: “Aslında geceleri uzun uyuyor ama öyle  çok kalkıp, emmek istiyor ki ben uykudan birşey anlamıyorum.” Bu cümleyi kendi ağzımdan o kadar çok duyunca artık kendime kızdım niye bu kadar şikayet ediyorsun diye... Bakalım bebekcik bu durumdan memnun mu derken minik kızıma hiç empati yapmadığımı farketim... Sonra onun yerine kendimi koydum ve hayal ettim, sonuç sanki biraz korku filmi kıvamında oldu...Hadi siz de gözünüzün önüne getirin:

3 Nisan 2012 Salı

Anne Sütü Değil Bebek Sütü!



İşte size gerçek hayattan bir kesit:
Sahne 1: Haftanın sadece bir günü işe giden “Annecik” öğle arasında içi kaygılı bir heyecanla dolu olarak canhıraş kızına bakan “Anneanneyi” arar. Kızı için sağıp dondurduğu anne sütünü içip içmediğini soracaktır.
Annecik: Anne ne oldu kızım sütünü içti mi?
Anneanne: Yani... İçmiyor bu sütü, biraz çekiyor, sonra beğenmeyip bırakıyor. Ben biberondan ağzına fışkırtarak doyurmaya çalışıyorum.
Sahne 2: Küçük bebekcik şaşkın bir halde bakınmaktadır. Karnı acıkmıştır o halde anneciğine sarılıp doyması  gerekmemekte midir? Sıcacık sütü, sıcacık anneyi özlemiştir. Anneannesi de ne yapıyordur böyle? Tadı bayat bir sütü plastik bir şeyle ağzının içine sokmaya çalışıyor... Ama bayat bu... En iyisi emmiyeyim, bana annemi bulunnnn!
Annecik boynu bükük telefonu kapatır... Kendini yoklar. Bebeğinin bulsa cuk cuk emeceği süt kendinde mevcuttur. Ama o bebeğinin yanında değildir ve bu yüzden bebek mutsuz olmuştur... Ve o anda hatasını anlatan bir idrak ışıltısı belirir. Sorun sözcüklerdedir.... Annenin emzirdiği süte hep anne sütü denmiştir. Sanki o sütün sahibi anneymiş gibi...Anneler hep “süt verdim” diye diye gezmiştir bugüne kadar. Ve sütü kendinin sanan, bebeğini anne sütüyle beslemeyi lütuf görebilen anneler zaman zaman bebeği sağılmış süte veya mamaya mahkum ederek “süt verme”yi de bazen bir süre, eğer çalışmaya başlamışlarsa bütün gün rafa kaldırır. Öyle ya süt anne sütüdür, süt verip vermeyceğine anne karar verir; isterse verir, ama kendi öncelik sırası değişirse de vermeyebilir...
Oysa ki o süt “anne sütü” değil “bebek sütü”dür. Rahman ve rahim olan Yüce Rab o sütü bebek için, o dünyaya geldiği anda göndermiştir. Ve 2 yıl ona bahşemiştir. Anneyi de emanetçi kılmıştır. İstediği an istediği kadar süt verecek bir emanetçi.... Emanetçiler kendilerini sahip sanınca ağzı dili olmayan kalender yavrular kendi süt haklarından olmuşlardır kimi zaman. Oysa ki bebek de olsa onlar da kul’dur ve kul hakkı onlar için de mevcuttur... Anneleri hakları olan sütü bebeklerden esirger, onları erken sütten keser ya da öğün atlarlarsa kul hakkına girmiş olmazlar mı? Bu onlardan sorulmaz mı?Yoksa bu da annelerin imtihanının bir parçası mı?
Annecik hala içinde süt vermeyi atladığı öğünlerin acısıyla dolaşmakta ve bebeğinin merhametine sığınıp ondan helallik istemektedir....




27 Mart 2012 Salı

Yeni bir adres daha...

Güzel bir gelişme oldu...Bundan sonra yazılarımı www.kadincakararinca.com'da da yayınlayacağım. Beni bu yeni adresimden de takip edebilirsiniz...

8 Mart 2012 Perşembe

Sallanmaktan Kim Usanır?



Benim kızım usanmaz... Hatta minik bebeklerin çoğu değil usanmak, sallanmaya doyamazlar bile... Sallanmak küçük bebeklerin hayatlarındaki en önemli ve sihirli faaliyetlerden biridir. Derde deva, sadre şifadır bu sallanma hadisesi çoğu zaman.Benim bebeğim bazen sanki canı çok yanarmışcasına ağlar; iki tıngırdatırsanız hemen ağlamayı bırakıp uhulet ve suhuletle serçe gibi etrafa bakmaya başlar. Bir açıdan bu geçiş bana mucizevi geliyor ve fazla düşünmeden sallamaya devam ediyorum. Ama bir taraftan da bebeklerin niye bu kadar sallanmaya düşkün olduğu kızımı salladığım süre boyunca zihnimi kurcalamaya devam ediyor. 

4 Mart 2012 Pazar

Wireless Kordon

Evett, Hamilelik 9 ay 10 günmüş... Peh! yazımdan sonra bu psikolojik kordon meselesine takılmış bulunmaktayım. Meseleyi baştan almak gerekirse, bence anne ve bebeği birbirine bağlayan bir değil 2 kordon var; biri doktorların kestiği fiziksel olan, bir diğeri ise anne ve bebeği ömür boyu birleştiren wireless psikolojik kordon. 
Benim kanaatime göre bebek ilk doğduğu zaman bu psikolojik kordon çok kısa, anne ve bebek birbirine yapışık adeta.. Şöyle bir şey olarak hayal edin: sanki canlı bir kordon var ve her hangi bir uzaklaşma durumunda bu kordon gerilerek  hem anneyi hem de bebeği rahatsız ediyor. Gerçekten ilk zamanlar kordon öyle kısa ki annenin bebeğinden ayılıp bir diğer odada rahat oturmasına bile izin vermiyor. Daha biz o aşamaya gelmedik ama bir süre sonra bebek büyüyüp kendine yetmeye, çocukluk, gençlik devrelerini aşmaya başladıkça buna paralel olarak psikolojik kordon da uzuyor ve çocuğun anneden uzaklaşmasına imkan veriyor. Bir süre sonra çocuk artık kıtaları bile aşıyor, ama hala ayağına batan dikeni annesi yüreğinde hissediyor, uzun da olsa bir kordon onları sonsuza dek bağlıyor çünkü...
Bir de nasıl hamileyken bebek bizim fiziksel durumumuzdan etkileniyor, hormonlarımızı, hastalıklarımızı kordon aracılığı ile paylaşıyorsa, psikolojik kordon sayesinde bu paylaşım devam ediyor. Haydi söyleyin çocuğunun midesi bulanırken annenin midesi ne halde olur? Ya da başı ağrırken annenin ki de ağrımaz mı? Hatta daha da ilerisine gideyim benim annem der ki "Siz hasta olduğunuzda ben de o sancıyı hisseder ve ıstırabınızın birazını sizden alırım. Ben sizin ıstırabınızı hissettiğim anda siz de biraz olsun rahatladığınız müjdesini verirsiniz bana." Annemle yaşadığımız deneyimlerde bunu çocuk olarak hissederdim, şimdi kendi kızımla da bu sefer anne olarak bu paylaşımı deneyimledim. Bu psikolojik kordon bizim fiziksel durumumuzu bu sefer "wireless olarak" birbirimize bağlıyor.
Ne diyeyim iyi ki de bağlıyor...